Ünlü
komedyen Ricky Gervais’in yazıp başrolünde oynadığı, yönettiği ve hatta
yapımcılığını üstlenerek bir derdi olduğunu bize kanıtlayan ve bir komedyenden
beklenmeyecek derecede dram yüklü senaryoya sahip After Life geçtiğimiz aylarda
yayınlandı. Eşini kanserden kaybeden ve yerel
gazetede çalışan sıradan bir insanın bu kayıp yüzünden yaşadığı bunalımlarını,
intihara meyilli depresif günlerini ve vazgeçmek üzere oluşunu anlatan bu yapım çıktığından bu yana çok ilgi çekti
ve hakkında milyonlarca şey söylendi. Öylesine alışmıştık ki uçmalı, vurmalı
kırmalı, günlük yaşantıdan uzak yapımlara son zamanlarda bu kadar gündelik bir
senaryo hepsinin arasından çıkageldi ve bir nebze de olsa soluklandırdı bizi o
sıcak hikayesiyle. Bizi sorunlardan kaçırmak yerine onlarla yüzleşme cesareti
gösterdi belki de. Ve tabi ki gerçekliğiyle birçoğumuz Tony’de bize ait olan
şeyleri bulduk aslında. Rick Gervais günlük hayatında da mı bu şekilde
melankolik takılıyor ve bu sayede mi bu denli etkiliyor bilinmez ama ara sıra
insan hakikaten sokak aralarında çokça duyduğumuz “gülen insanlar gerçek derdi olanlardır” lafına
hak vermiyor değil. En çok güldüren insanların gerçekten anlatacak çok şeyi var sanırım, o koca kahkahalara sebebiyet veren esprilerin ardında çok büyük sorgulama ve gözlem yeteneği yatıyor olması hayatın “yeşil perdesinin” arkasını görmelerine yardımcı oluyor.
After Life ise son dönemlerde bu perdeyi
kaldırmaya hizmet eden harika bir örnek. Bir senaryo olarak değil de bir
kamerayla böyle şeyler yaşamış ve bu şekilde hisseden insanları takip etseniz
muhtemelen izleyecekleriniz yine bu gerçeklikte ve sadelikte olacaktır. Hayatın boktanlığına kapılıp giden Tony
kendisini mutlu edecek tek şeyin artık hayatta olmadığının ve onu geri
getiremeyecek olmanın bilincindeyken ve kayınbiraderi tarafından intihar
etmesin diye ayakkabı bağcıklarına el konulmuşken mücadele etme yöntemini her
istediğini yapmakta buluyor. Ne kadar kaba olduğunu ve insanları nasıl
etkilediğini umursamaksızın istediği insanlara istediği şeyleri rahatça
söylüyor ve bundan gram pişmanlık duymuyor. Ne de olsa hayat bileğindeki bir
damar kadar uzakta ve her zaman intihar etmek gibi bir seçenek var. Eğer bir
problem olursa evinin küvetinde bu sorunu
kökünden çözebilir ve bir daha neler olduğunu ruhu bile duymaz. O zaman
yaşamama isteği ile yaşama sevinci arasında debelenmesine sebep veren şey ne ? Neden ya tam olarak vazgeçmiyor ya da tam
olarak istemiyor yaşamayı ? Çünkü kendisini öldürme isteğini güçlendiren eşine
ulaşma arzusu varken diğer tarafta da onun anılarıyla ve hatıralarıyla dolu
sevgi yüklü köpekleri var. Bu yüzden vazgeçti ilk intihar girişiminde. Ancak ilerleyen bölümlerde o küçük yerel kasabasında çok daha büyük keşiflere ulaşıyor. Tony
aslında bir şey istiyor; “Ya acı çekmeden yaşamak ya da acısız bir şekilde
ölmek” ve hangisi daha önce olursa o kadar iyi. Ancak bunun çok zor ve neredeyse imkansız olduğunu kendisi de biliyor ve üzülme sebebi de tam olarak
bu yüzden. Artık üzülmemek isterken ise psikiyatrının en büyük tavsiyesi “o zaman
üzülme” oluyor. Bu kadar basit. “Üzülme Tony, sadece siktir et.” Düşünme
bataklığından kurtulup sadece göz ardı etmeye davet ediyor doktor. Bu kadar basit değil mi aslında. Sadece üzülme, düşünme. Peki neden bu kadar zorlanıyoruz o zaman ? Cevap Tony’de saklı aslında. Kendisini mutlu olmak için tek bir şarta
bağlamıştı ve o şartın gerçekleşemeyeceğini biliyordu. Eşinin gelmeyeceğini
biliyordu ve dolayısıyla hep mutsuz olacaktı. Ancak meselenin tamamen kendisi
ile alakası olmadığını ve tek dert sahibi insanın kendisi olmadığını artık göz
ardı etmedikçe gerçekleri fark ediyor. Sertleştirdiği, kendini savunmak için
kapattığı kalbinin arkasındaki iyi adam birden ortaya çıkıveriyor ve artık her
önüne gelene kaba davranmıyor. Sadece hak edenlere bunu yapıyor ve bu süper
gücünü doğru yönde kullanıyor. Küçük
şeylerin farkına varıyor; garip ilk sayfa manşetlerine sahip yerel gazetenin,
insanları sevebilmenin farkına. Mutluluk belki her zaman zor bir seçenek olarak
var olacak. Ancak eğlenmenin ve yaşama sevincinin hatta yaşamanın cazibesi her
zaman oralarda. Bir gün son yemeğini yiyecek son kez arkadaşına sarılacak ve
bunun son olduğunun farkında bile olmayacaksın ve kalan yıllarının bilincinde yaşayan iyi bir
insan olacak artık Tony. Kendisinin de dediği gibi “Hayatın büyüsü tam olarak
burada.” Bir kere yaşayacağız ve bir kere gelip gideceğiz şu gezegenden.
Takılıp gideceğiz kısaca. Ve yaşamın bu esprisi ile ölümün belirsizliği hayatın
anlamını asıl veren şeyler olacak her zaman. Ne yaşarsan yaşa zaman senin için
dursa bile diğerleri için akmaya devam ediyor ve hayat her zaman hareket
halinde olacak. Düşüncelerine takılıp onları sabit kılmaya çalışarak hayatı durduramazsın ne kadar istesen de. After Life belki de zor günler geçirdiğimiz
şu zamanlarda bize bunu hatırlatan, yer yer güldüren yer yer ağlatan, tebessüm
ettiren ve fazlasıyla düşündüren bir yapım olarak duracak oralarda bir
yerlerde. Bizde olmasa bile mutluluk her zaman harika bir şey. Teşekkürler
Ricky.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder