Sinema tarihinin en karmaşık kariyerlere sahip yönetmenlerinden birisi
olan M. Night Shyamalan sinema severlerin merakla beklediği Glass filmi
ile kendi mutant evrenini yaratıyor ve 20 yıllık düşünsel sürecinin de
hasadını gerçekleştiriyor. Süper kahraman filmlerinin tüm camiayı etkisi
altına aldığı ve ödül üstüne ödüle boğulup akademi tarafından da
Oscar'a aday gösterildiği şu yıllarda alternatif tarzıyla yeni bir soluk
getiriyor sinema dünyasına.
Tam 19 yıl önce çektiği Unbreakable filmi ile ne kadar eleştirilse de
"aşırı güçlü" ve kendi deyişi ile "gerçekçi olmayan" süper kahraman
filmlerinin yükselişine paralel olarak bu film klasikleşmiş ve kült filmler
arasına girmeyi başarmıştı. Yapımcılar tarafından devam filmi
gelmeyeceği açıklansa da 16 yıl sonra gelen Split ile Shyamalan hem
kariyerinin en önemli yapıtlarından birini ortaya koyuyor hem de James
McAvoy'un saygı ile önünde eğilmemize sebep olan performansını
gerçekleştirmesine fırsat tanıyordu. Unbreakable filmi ile çok
bağlantılı olmayan bu film bütün sürprizini son sahnesinde yapmış ve
Shyamalan'ın mutant evrenine bağlanarak bütün sorumluluğu 3. filme
bırakmıştı.
Geçen 2 yılın ardından Shyamalan "ayakları yere en sağlam basan çizgi roman filmi" olarak tanımladığı bu filmde fantastik boyuta çok kaçmadan karakter derinliklerine ve psikolojisine dayanan kaotik bir hikayeyi temel alıyor. Ve ardından gerçekleşen bütün olaylar ilhamını çizgi romanların gerçekçiliği tezi üzerinden sağlıyor. Bütün bir üçlemenin amacı yönetmenin gerçekliğe olan vurgusunda saklı. Filmlerde gerçekleşen her şey kendisinin isteği doğrultusunda oluyor.
Geçen 2 yılın ardından Shyamalan "ayakları yere en sağlam basan çizgi roman filmi" olarak tanımladığı bu filmde fantastik boyuta çok kaçmadan karakter derinliklerine ve psikolojisine dayanan kaotik bir hikayeyi temel alıyor. Ve ardından gerçekleşen bütün olaylar ilhamını çizgi romanların gerçekçiliği tezi üzerinden sağlıyor. Bütün bir üçlemenin amacı yönetmenin gerçekliğe olan vurgusunda saklı. Filmlerde gerçekleşen her şey kendisinin isteği doğrultusunda oluyor.
Unbreakable ile başlayan 20 yıllık serüvende Split nispeten daha
bağımsız bir film ve 3.
filmin ortasına düşen karakteri tanımak açısımdan önemli. Bu düşüş yer
yer Canavar'ın hikaye içindeki yerini netleştirememize ve bir yandan da
Elijah ile David'in arasındaki olay örgüsünün sarsılmasına neden oluyor.
İlk filmde bir kahraman olarak gördüğümüz David Dunn, karanlık tarafını
keşfettiğimiz Mr. Glass, ikinci filmde ise bir suçlu olarak karşımıza
çıkan Kevin Wendell Crumb. Üçüncü filmde ise ufku görünmeyen bir grilik.
Kimin iyi kimin kötü olduğuna karar verdiğimiz anların arası çok kısa.
Ancak bu grilik bilinçli bir şekilde verilmiş olabilir. Gerçek süper
kahramanlar yaratmak isteyen yönetmen klasik çizgi romanlardaki gibi
iyilerin ve kötülerin net olduğu bir dünyanın aksine "gerçek dünyada
işler böyle yürümüyor" mesajı da vermiş olabilir izleyiciye. Ki böyle
bir olasılık hiçte az değil. Bütün bu kahramanların yanında kendini
çizgi romanlardaki gibi süper kahraman zanneden insanlar üzerine uzman
olan Dr. Ellie üç "süper insanı" aslında öyle bir şey olmadığına ikna
etmeye çalışarak ve yer yer mantıklı söylemler vererek kendilerini
sorgulamalarına sebep oluyor ve bize de tıpkı bahsettiğim grilikte
farklı karakterler arasında gidip geldiğimiz gibi bu insanlar acaba
gerçekten süper kahraman mı yoksa değil mi soruları arasında çarpışmamıza neden olan bir alan yaratıyor.
Bütün ana karakterler kendi içlerinde değerlendirildiğinde ise hepsinin
kendilerine ait değerleri var ve bunları ilk iki filmde gördük. Elijah
Price çizgi romanların gerçekliği tezine dayanan ideolojisinden süper
kahramanların hayatta var olduğuna ve onların da kendi antagonistlerini
yarattığına inanıyor. David Dunn gerçekleştirdiği fiziksel temaslar
sonrası edindiği önseziler ile bir nevi sokak kahramanlığı yapıyor.
Kevin Wendell Crumb'ın üzerine kurulu olan karakterler ise hiç acı
görmemiş "saf" ve genç kızları kaçırıyor. Ancak kendisi gibi çok
acı çektiğine ve saf olmadığına inandığı Casey'i serbest bırakıyor hatta onunla diğer insanların kendisi ile kuramadığı türde bir iletişim
ve yakınlık kurarak ruhuna dokunmasına izin veriyor. Üçüncü film ise bu
insanların kendi değerler bütününden oluşan alanın dışına çıkarak
üçünün de ortak değeri olan "süper kahramanlık" alanı üzerine kurulu.
Bütün çatışma bu kesişim kümesinde kendi değerlerinin kavgasıyla
gerçekleşiyor.
Filmin ismi ne kadar "Glass" olsa da aslında diyalog çerçevesinde
kendisine daha az yer verilen Elijah bu boşluğu zekasını konuşturarak dolduruyor ve bu sayede bütün bir serinin kilit rolünü üstleniyor. Fragmanı
çıkınca müttefik olabileceğini düşündüğümüz süper kahramanlar Elijah'ın
ideolojisi doğrultusunda çarpışmaya giriyorlar ancak bizim müttefiklik
algımızın dışında farkında olmadan Mr. Glass'ın amacına hizmet eden bir
birlik oluşturuyorlar. Çünkü biz bu karakterleri kavga ederken
gördüğümüz sırada Elijah bu durumu amacı "süper kahramanları dünyaya
duyurmak" olan bir "zeka projesi" olarak görüyor.
Bu
projenin sonu birçoğumuzu hayal kırıklığına uğratsa da gösterilen hikaye
henüz gösterilmemiş daha büyük bir hikayeye kapı açıyor. En yüksek
binada kapışmasını beklediğimiz kahramanlar daha "gerçekçi" görülmüş
olacak ki hastane bahçesinde hesaplaşıyorlar ve bu gerçeklik takıntısı
bir süre sonra karakterlerin kimi seyircilerin gözünde
kahramanlıklarının aşağılanmasına sebep oluyor. Anlıyoruz ki ne kadar
uzman bir psikiyatr bu insanları inandıkları şeylerden vazgeçirmeye
çalışırsa çalışsın aslında kendileri de en derinden karşılarındaki
gerçekliğe inanıyorlar ve içinde bulundukları, 10.000 yıldır süper
kahramanları insanlardan gizleyerek dengeyi sağladıklarını söyleyen
örgütün bu amacı uğruna böyle bir oyunun içine giriyorlar. Sırrın ortaya
çıktığı anda ise Elijah'ın hayatına mal olan şu sözlerindeki haklılığı
görüyoruz.
"Çizgi romanlar tarih içinde geçen
eski bir yol ile olan bağlantımız. Mısırlılar duvarlara çizdiler ve o
günden bu güne dünyanın her yerindeki ülkeler bilgi transferi için hala
görsel bilgi kullanıyorlar. İnanıyorum ki çizgi romanlar tarihin bir
formudur. Birileri bir yerde hissetmiş veya yaşamış sonra elbette bu
deneyimler ve tarih ticaret amaçlı bir makinede çiğnenmiş, daha ilginç
kılınmış ve satılmış"
Oyunculuklar ise
filmi bir üst kulvara taşıyan türden. Split'in üstüne koyarak daha fazla
karakter canlandıran tapınılası performansıyla James McAvoy başlı başına
en sağlam kolonu oluşturuyor. Ayrıca yönetmen Shyamalan ise 24
karakteri de jenerike koyarak göz kırpmayı ihmal etmemiş. James'in
yanında Hollywood sinemasının usta isimlerinden ancak son zamanlarda
kendisini iç açıcı filmlerde pek görmediğimiz Bruce Willis bizi biraz olsun
rahatlatıyor. Karanlık dehasıyla kendine hayran bırakan Mr. Glass
rolünde Samuel Jackson. Duygusuz psikiyatr Dr. Ellie'de Sarah Paulson.
Genç yetenek Anna Taylor-Joy ise samimi oyunculuğuyla filme değer
katıyor. Ve tabiki 19 yıl önce Unbreakable filminde çocuk yaşta
gerçekleştirdiği oyunculuk ile kendini sevdiren Spencer Treat Clark'ı
aradan geçen onca zamanın ardından kendisini tekrar David'in oğlu
rolünde ve hala babasının kahraman olduğuna babasından daha çok inanan çocuksu ama bir o kadar da
olgun ve genç bir karakter olarak filmde görmek Glass'a çok hoş bir tat kattı.
Karanlık atmosfer yaratmayı iyi bilen yönetmen M. Night Shyamalan,
Glass ile birlikte bitirdiği üçlemeyle sadece karakterleri değil sinema
dünyasına hakim süper kahraman evrenini de parçalıyor ve ortaya çıkacak
hatta büyük oranda çıkmış olan tekelleşen süper kahraman dünyasına düşük
bütçeli bir alternatif sunarak sinema severleri mutlu ediyor.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder